31 Mart 2009 Salı

IV. MURAT

IV.MURAT DÖNEMİ:
· Yaşı küçük olduğu çin başta annesi KÖSEM SULTAN etkili oldu ancak yaşı ilerleyince devlet yönetimini ele aldı.
· Yeniçeri ve sipahi zorbalarının ortadan kaldırdı.
· Uyuşturucu madde kullanımını ve tütün kullanımını yasakladı.
· Kahvehaneler kapatıldı.
· İran seferine giderken Anadolu daki celali isanlarını bastırdı.
OSSMANLI-İRAN İLİŞKİLERİ:
· 1623’te iran şahının bağdat’ı ele geçirmesiyle Osm.-iran savaşları yeniden başladı.
· IV.Murat başarısızlıklar üzerine sefere çıktı.Erzurum üzerinden Kafkasya’ ya geçti ve REVAN KALESİ ALINDI(1635)
· Revan kalesi alındıktan sonra mevsimin kış olması üzerine geri dönüldü.
· Bunu fırsat bilen İran revan ı geri aldı.IV.Murat iran mselesinin sonuçlandırmak için tekrar harekete geçti.İranlılar revan ı almasına rağmen barış teklif etti ancak IV.Murat elçiyi Kbul etmedi ve sefere devam etti.Bağdat alındı(1638)
· İranın isteği üzerine KASR-I ŞİRİN ANTLAŞMASI yapıldı.Buna göre :
1. Azerbaycan ve revan iran a bırakıldı.
2. Bağdat ve Musul Osmanlı’ya kaldı.

ÖNEMİ:Bu antlaşma ile bugünkü İran-Türkiye sınırının büyük bölümü çizildi.

OSMANLI-LEHİSTAN İLİŞKİLERİ:
· Kazakların karadenizde tüğrk sahillerine saldırması ilişkileri bozdu.
· 1630 yılında özi beylerbeyinin Lehistan’la anlaşması üzerine bu ülkeye sefer yapılmadı.Ancak iki ülke arasındaki barış uzun sürmedi.Bunu üzerine Osmanlı Lehistan’a girdi.Leh elçisi İstanbul a geldi ancak anlaşma sağlanamadı.
· Bunun üzerine IV.Murat sefere karar verdi.İşin ciddiyetini nlayan lehler anlaşma teklif ettiler.Yapılan anlaşmaya göre:
1. Lehler kazakların saldırılarını engelleyecek.
2. Ticari ilişkiler özendirilecek.

NUTUK HAKKINDA BİR YAZI...

Nutuk’a önce adam gibi yayın gerek
DEVLET Bakanı Mehmet Aydın 7 Aralık’taki bütçe görüşmeleri sırasında TBMM’de söz almış ve herkesin Nutuk, Nutuk diye tutturmasına rağmen henüz nátıkının, yani Gazi Mustafa Kemal’in Nutuk’u hazırlarkenki psikolojisi üzerine çalışılmadığını söylemiş. Bakan Aydın bu amaçla yurt dışındaki üniversitelere öğrenci gönderip söylem analizi öğrenmesini sağlayacaklarını da sözlerine eklemiş. Sayın Aydın’ın affına sığınarak söylemeliyim, biz henüz Nutuk’u yayınlayabilmiş değiliz ki, psikolojik tahliline geçelim. ‘İrili ufaklı bunca Nutuk kitabı ortalıkta dolaşıp dururken nasıl olur da Nutuk henüz yayınlanmamıştır dersin’ diye kabaracaklara biraz sakin olmalarını tavsiye ederim. Çünkü konu ciddi. Peki nereden çıkarıyorum bunu? Vaktiyle Sami Nabi Özerdim çok uğraşırdı Nutuk metniyle. Sık sık vurguladığı şey, hala hatasız bir Nutuk’a kavuşamayışımızdı. Anlayacağınız, bugün piyasada olan Nutuk’ların hepsi şöyle ya da böyle hatalı. VE YASAKLANIYOR! NUTUK ilk yayınlandığı 1927 sonlarından itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi ideolojisini belirleyen en temel metin olarak zikredilmiş, kendisinden sık sık örnekler verilmiş ve adı Atatürk ve Cumhuriyet ile birlikte anılan ana kitap olarak kabul edilmiştir. Gelin görün ki, 80 yıl sonra bile bu temel metin hálá yanlışsız ve eksiksiz bir şekilde yayınlanabilmiş değil. Çünkü Nutuk talihsiz bir dönemde, yani harf devriminden bir yıl önce yayınlanmış, devrim yapılınca Nutuk da sakıncalı ve yasaklı bir kitap sayılmıştır. Ve Cumhuriyet nesli, Nutuk’u okuyabilmek bahtiyarlığına altı yıl sonra erebilmiştir. Ne yazık ki 1934’te yapılan Latin harfli ilk neşir, eskilerden yeni harflere aktarılırken yapılan yanlışlarla malul olarak çıkacaktır. İLK ÖZTÜRKÇE METİN 1963’TE 1960’LARA gelindiğinde Nutuk’un yeni neslin anlayabileceği sadelikte yayınlanması gündeme gelmiştir. Türk Dil Kurumu 1963’te bir heyet kurarak ilk defa Öztürkçeleştirilmiş metni yayımlamıştır. Bunu bugüne kadar onlarca Nutuk ve söylev yayını takip etmiştir. Ne var ki bu Nutuk veya söylevler 1927’deki Arap harfli neşri değil de hatalı olan 1934 neşrini esas aldığından yanlışlar devam etmiş ve ehliyetsiz sadeleştirmelerle iyice içinden çıkılmaz bir hale gelmiştir. Sadece Nutuk’ta değil, söylev ve demeçlerde de hatalar sürmektedir. Nitekim 1925 yılında Konya’da yaptığı konuşmada Atatürk’ün ‘müessir sizsiniz’ (siz yaptınız) sözü, metinlere yanlışlıkla ‘müteessirsiniz’ şeklinde geçmiş ve söylev ve demeçlerde bu kelime ‘üzgünsünüz’ kılığına sokulmuştur!
Hatalar düzeltilsin Mesela Nutuk’un son cildinde yer alan 28 nolu belgede menviyet (amaçlar) kelimesi maneviyat olarak yazılmıştır. Belge 112’deki ‘dûnan’ (alçaklar) kelimesi ‘dendan’ (dişler) şeklinde geçmektedir. Belge 238’de Kázım Karabekir’in bir mektubu nakledilirken ‘o cahiller’ ifadesi geçmektedir ki, bu ifade yerine ve metnin akışına hiç mi hiç uymamaktadır. Doğrusu ‘mücahitler’dir. Trakya belgelerinde ise ‘metanetimi imha ve celadetimi iade edecek’ denilmektedir. Cümlenin gelişi göz önünde tutulduğunda burada ‘imha’ değil, ‘ihya’ kelimesi kullanılmış olmalıdır. Ester ve mekkári (katır ve at, deve gibi kiralık hayvan) kelimeleri, ‘usturumkári’ (artık ne demekse) yapılmıştır. Velhasıl Nutuk, Genelkurmay Harb Tarihi Dairesi’nde mevcut olduğunu bildiğimiz orijinal yazma nüshasıyla karşılaştırılarak hatasız olarak yeniden yayınlanmalıdır. Ayrıca bir zamanlar Ziraat Bankası kasalarında saklandığını bildiğimiz belgelerin orijinalleri yeniden okunmalı ve hatalar düzeltilmelidir. Dipnotlarla bazı olayların arka planlarının açıklanması ve metin içi bağlantıların kurulması da gerekmektedir ki, gelecek nesiller eli yüzü düzgün bir Nutuk metni okuyabilsin. 84 yıldır bu işin sağlıklı bir şekilde yapılmamış olmasına ne kadar hayıflansak azdır. Türkiye’nin kurucusunun temel kitabı tahrif ediliyor, kimseden çıt yok. Sonra da kalkmış, bilimsellikten, objektiflikten, aydınlanmadan bahsediyorlar. Bir defa aydınlanmanın ilk şartı, önündeki metni doğru dürüst okuyup anlamak, sonra da yeni nesillere adam gibi aktarmaktır. Varlığını Atatürk’e borçlu olan TDK hesap vermeli ATATÜRK’ÜN kendi eliyle kurduğu Türk Dil Kurumu, yıllarca Türk halkına saç baş yoldurtan yeni ‘tilcikler’ uydurmaktan vakit mi bulamadı acaba Nutuk’la ilgilenmeye? Bir zamanlar, Behçet Kemal Çağlar’ın ‘Bugünün Diliyle Atatürk’ün Söylevleri’ (1968) kitabını basmıştır mesela. Atatürk’ün sözlerinin nasıl tahrif edildiğini yıllar önce Fethi Naci ‘Atatürk’ün Temel Görüşleri’ kitabında ortaya koymuş ve şöyle demişti: ‘Varlığını Atatürk’e borçlu olan TDK bu tahriflerin hesabını vermek zorundadır.’ Nasıl çarpıtılıyor? PİYASADAKİ Nutuk veya söylevlerde birçok kelime hatalı çevriliyor. Mesela Arapça diye ‘fakat’ kelimelerinin atıldığı ve yerlerine Türkçe zannedilerek ‘ama’ların konulduğunu görüyoruz. Mesela bir yerde ‘menfaatleri’ kelimesi ‘yararları’ diye güya Türkçe’leştirilmiş. Nutuk metnini öztürkçeleştirenlerin, kendi sözlüklerine bile tutarlı kalmadıkları anlaşılıyor. Nitekim Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde ‘menfaat’i, ‘çıkar’ diye karşılamışlar; ‘yarar’ı da ‘fayda’ yerine kullanmışlar. Mesela yine aynı paragrafta ‘hukuk-ı esasiye’, ‘temel haklar’ diye çevrilmiş. Oysa burada Anayasa Hukuku kastedilmektedir, eski deyişle Esas Teşkilat Hukuku. ‘Galeyana getirmek’, ‘alevlendirmek’ haline gelmiş; ‘kavim’ kelimesi ‘topluluk’ diye karşılanmış; biraz aşağıda ise bu defa ‘kitle’ kelimesi ‘topluluk’ yapılmış. ‘İktisadî’ kelimesi neyle karşılanmış biliyor musunuz? Şaşırmayın: Tutumsal. Ayrıca araya ‘ülkü’ kelimesi sıkıştırılmış ikide bir. Acaba ‘mefkûre’ kelimesinin karşılığı olarak mı kullanılmış diye 1927 basımına baktım ve hayret: ‘Nokta-i nazar’ (bakış açısı) diye geçen yerler ‘ülkü’ yapılıvermiş. Ne var ki asıl söylemek istediğim, bu anlaşılmaz hale getirme operasyonunu Atatürk’ün eserine layık görenlerin diğer kitaplara neler yapabileceğini ortaya koymaktı. Dille istedikleri gibi oynayabileceklerini zannedenlerin içine düştüğü trajikomik durum, bir kanon olarak kurgulanan Nutuk üzerindeki mıncıklamalardan daha iyi belgelenemezdi herhalde. Bir de Falih Rıfkı Atay’a kızarlar ‘Atatürk keşke Nutuk’u hiç yazmasaydı’ dedi diye. Kendileri onu anlaşılmaz bir kılığa soktukları halde hem de... Şimdi söyleyin bakalım: Nutuk’tan sınıfımızı geçebilmiş miyiz?

Kaynak: Mustafa ARMAĞAN

30 Mart 2009 Pazartesi

I.MAHMUT

I.MAHMUD DÖNEMİ(1730-1754)
· Patrona Halil isyanını bastırdı.(1731)
OSMANLI-İRAN İLİŞKİLERİ:
· Bu dönemde TEBRİZ ve HEMEDAN alındı.
· İran şahı barış istedi.AHMET PAŞA ANTLAŞMASI yapıldı(1732)
· Buna göre:
1. Gence,Tiflis,Revan,Dağıstan Osmanlılar’a verilecek.
2. Hemedan,Tebriz,Kirmanşah ve Luristan İran’da kalacak.
· İran’da taht değişkliği ile yeniden savaş başladı.Bu svaşlar sırasında İran kaybettiği toprakları geri aldı ve İran barış istedi.Bunun üzerine Ahmet Paşa antlaşmasında geçerli olan sınırlar ile yeniden antlaşma yapıldı.
· 1743’teOsmanlı’ya tekrar saldıran iran’la savaş 3 yıl sürdü.Bu savaş sonunda kasr-ı şirin antlaşması yeniden yürürlüğe girdi.(1746)
OSMANLI-RUS ve AVUSTURYA İLŞKİLERİ:
· Osmanlı,İran’la savaşırken Rusya ve Avusturya Osmanlı’ya karşı anlaştı.İran’a karşı yardıma gelen Osmanlı kuvvetlerine Ruslar Kafkaslardan geçme izni vermedi.Bunun üzerine Ruslara savaş açıldı(1736)
· Bir süre sonra Avusturya da Rusların yanında savaşa girdi.Osmanlı her iki cephede de başarılı oldu.
· Bu sırada Osmanlı Niş’i geri aldı.Belgrad önünde Avusturyalıları bozguna uğrattı.
· Osmanlı,Ruslara karşı da başarılı oldu.Rusları kırımdan çıkardı.
· Fransa’nın araya girmesiyle Avusturya ile 1739’da BELGRAD ANTLAŞMASI yapıldı.Buna göre:
1. Kuzey Sırbistan,belgrad,banat ve batı eflak osmanlı’ya geri verildi.
· Yalnız kalan Ruslarla da 2. Kez bir belgrad antlaşması yapıldı.(1739)Buna göre:
1. Rusya savaşta aldığı yerleri geri verecek
2. Karadeniz’de savaş ve ticaret gemisi bulundurmayacak.
3. Azak kalesi Ruslarda kalacak ancak Ruslar bu kaleyi yıkacak,yerine yeni kale yapmayacak.
BELGRAD ANTLAŞMALARI OSMANLI’NIN 18. YY.’DA İMZALADIĞI SON KAZANÇLI ANTLAŞMALARDIR.

OSMANLI-FRANSIZ İLİŞKİLERİ:
· Fransa’nın 1739 Belgrad antlaşmalarında arabuluculuk yapması Osmanlı üzerinde Fransız etkisini arttırdı.Buna karşılık kapütilasyonlar yeniden gözden geçirildi.(1740)
· Bu kapütilasyonların en önemli özelliği devamlı olmasıydı.
· Fransızlar’a tanınan bu yeni haklar daha sonra diğer devletlere de tanındı.
· Bu durum ileride Osmanlı için zarar teşkil etti.

ERMENİ MESELESİ

(TEHCİR KANUNU)
Ermeni meselesi denilen olay 1915 yılında Osmanlı ordusunu arkadan vuran ve Ermenilerin bulunduğu bölgelerde masum Türk vatandaşlarını öldüren ermeni çetelerine karşı devletin almış olduğu göç kararıdır.Bu göç kararına TEHCİR KANUNU adı verilmektedir.Bu göç ettirme politikası sırasında devlet özel önlemler almıştır.
Peki tehcire neden gelindi?Aslında Osmanlı Devleti sınırlarında yaşayan Ermeniler yüzyıllar boyunca hep Türklerle dostça yaşamış ve ilişkilerinde birkaç, günlük mesele dışında bir soruna rastlanmamıştır.Hatta Ermeniler Osmanlı arşivlerinde MİLLET-İ SADIKA (Sadık millet)olarak da yerini almıştır.
Ancak özellikle Rusya’nın bölgedeki rolünü arttırma isteği ve bunun sonucunda geliştirdiği politikalar neticesinde Ermeniler de bu politikalar içinde rol almıştır.Rusya balkanlarda Osmanlı’yı parçalamak için PANSLAVİZM politikasını hayata geçirirken Osmanlı’nın doğusunda ise mezhepdaş olduğu Ermenileri kullanmıştır.Osmanlı’nın son dönemlerde zayıf hali ve toprakları üzerinde yeterince egemen olamaması rusya’nın ekmeğine yağ sürmüştür.
Rusya,balkanlar’daki politikasını rahatça Bulgarlar ve Sırplar üzerinden yürütürken Doğu politikasını da 1877-78 Osmanlı_rus savaşından sonra Ermeniler üzerinden yürütme fırsatı bulmuştur.
Savaştan sonra imzalanan ayestefanos antlaşması ile Ermeniler üzerinde ıslahat yapılacak maddesiyle ermeni meselesinin tohumu atılmış ve Ermeniler de bununla birlikte Rusya ya yakınlaşmaya başlamıştır.Ancak bu antlaşma Avrupalı büyük devletlerin girişimiyle uygulanmamıştır.Fakat BERLİN ANTLAŞMASI bunun yerine uygulanmıştır.
Bu antlaşmaların ardından artık Ermeniler de kendi içinde örgütlenmeye başlamış,Rusya başta olmak üzere İngiltere ve Fransa da Ermenileri kullanmak için harekete geçmiştir.Burada tek hedef vardır:KENDİ ÇIKARLARINA UYGUN HAREKET EDECEK VE OSMANLI’YI İÇERİDEN PARÇALAYACAK BAŞKA BİR MİLLET.Bu millet de Ermeniler olarak seçilmiştir.1890 yılında tiflis’te kurulan Taşnak Sutyun örgütü de Ermenilerin içinde nam salmaya başlamış ve Özellikle Doğu Anadolu bölgesinde faaliyetlerini arttırarak hem yandaş kazanma yoluna gitmiş hem de provakatif eylemlerine başlamıştır.
I.Dünya savaşı’nın çıkmasında bir süre önce bu örgütle birlikte Rusya, HER EVE(BU EVLER ERMENİ EVİ) BİR SİLAH KAMPANYASI BAŞLATMIŞ VE ERMENİLERİ SAVAŞTAN ÖNCE SİLAHLANDIRMIŞTIR.
I.Dünya savaşının çıkmasıyla birlikte Ruslar ,Erzurum ve Van’ı gözüne kestirmiştir.Artık burada ermeniler’in harekete geçme zamanı gelmiş ve ilk olarak Van’da çıkan isyanla birlikte kısa sürede ermeni nüfusunun olduğu her yerde ayaklanmalar başlamıştır.Bu ayaklanmalardan başka Kafkas cephesinde savaşan Osmanlı ordusunun arkasında hem orduyu tehdit etmişler hem de orduya ait lojistik birimleri başta olmak üzere birçok ordu malına zarar vermişlerdir.Hatta daha da ileri giderek cephe gerisinde yaralı asker taşıyan araçlara saldırmışlardır.Osmanlı telgraf hatlarını kesmişlerdir.Bu da yetmiyormuş gibi bölgedeki masum halkı katletmişlerdir.
İşte bu oluşumların sonucunda Osmanlı Devleti Tehcir Kanunu çıkarmak zorunda kalmıştır.Tehcir kanunu,tüm Ermenileri kapsamamaktadır.Sadece olaylara karıştığı tesbit edilen Ermeniler bu kanuna tabi tutulmuştur.Kanun çıkarıldıktan sonra ilgili kişilere tebligat yapılarak 15 gün mühlet verilmiş ve bu süre sonunda Osmanlı jandarması eşliğinde göç ettirilmiştir.Göç edenlere günlük yevmiye bile hükümet tarafından verilmiştir.Göç ettirilen Ermenilerin malları da devlet güvencesine alınmıştır.
Tabi bu göç ettirme sürgün politikası değildir.Yine göçe tabi Ermeniler Osmanlı Devleti sınırları içinde bir bölgeye naklolunmuştur.Bunlar kayıt altına alınmıştır.
Kısacası bugün karşımıza getirilen ermeni meselesi bir devletin meşru hakkını kullanmasından başka bir şey değildir ki Osmanlı bunu en nazik şekilde kullanmayı tercih etmiştir.Buna benzer tehcir meselesini A.B.D.’nin II. Dünya savaşı sırasında ülkesindeki Japonlara uyguladığını görmekteyiz.Hele ki japonlar Ermeniler gibi de bir katliama girişmeden bu başlarına gelmiştir.
Bu bağlamda bizler ermeni meselesi ya da soykırım denilen meseleyi tarihteki arşivlerimiz ve görgü tanıklarımızla yalanlamaktayız.Bu yalanlama sadece bizim içimizden değil,Avrupalı devletlerin bu olayların içinde bulunmuş asker ve diplomatlarından de gelmektedir.Bugün bizler temiz tarihimizle bu konun tarihçiler nezdinde tartışılmasını isterken ermeni diasporası bunu siyasi arenaya sürüklemede direnmektedir.Bu durum da onların kendi tarih ve iddialarına güvenmediğinin açık bir kanıtıdır.
KAYNAKÇA:
1. http://www.soykirimyalani.net/
2. Devlet arşivleri genel müdürlüğü
3. Osmanlı Araştırmaları vakfı

HZ. MUHAMMED'İN HAYATI(S.A.V)(KISA BİLGİ)

HZ. MUHAMMED’İN PEYGAMBERLİK ÖNCESİ HAYATI
· 571 yılında Mekke’de doğdu.
· Annesi:Amine Babası:Abdullah
· Babası Hz. Muhammed ölmeden önce ölmüştür.Altı yaşında iken annesini kaybetti.Dedesi Abdülmuttalip O’na sahip çıktı.8 yaşında dedesini kaybetti.Bunun üzerine amcası Ebu Talib’in yanında büyüdü.
· Hz.Muhammed halk arasında güvenilir,doğru ve dürüst olarak bilinirdi.Hatta kabileler arasında anlaşmazlıkları çözmek için hakem tayin edilirdi.
· 25 yaşında Hz. Hatice ile evlendi.
· Kendisinin güvenilirliği dolayısıla kendisine “MUHAMMED’ÜL-EMİN” ünvanı verildi.

HZ. MUHAMMED’İN PEYGAMBERLİĞİ
· Kendisi sürekli Nur Dağı’ndaki HİRA MAĞARASINA çekilir ve burada yalnız kalırdı.
· 610 yılında 40 yaşında iken ramazan ayının 27. Gecesi kendisine peygamberlik verildi.
· Cebrail gelerek kendisine ilk vahyi iletti.İlk vahiy “OKU.YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU”
· İlk vahiyden sonra Cebrail uzun süre görünmedi.daha sonra tekrar gelen Cebrail Hz. Muhammed’!e Allah’ın dinini yayması için görevlendirildiğini söyledi.
· İlk Müslüman Peygamberimizin eşi Hz. Hatice’dir.
· 2.Hz.Ali 3.Kölesi Hz. Zeyd ve Hz. Ebubekir’dir.
· Müşrikler ilk dönemler Hz. Muhammed’i önemsemediler.Sonra inananların artması üzerine müşrikler Müslümanlara türlü türlü işkenceler yapmaya başladılar.
· Bunun üzerine Hz. Muhammed bir grubu Habeşistan’a gönderdi.
· Hz. Muhammed Mekkeliler’in tepkilerine rağmen İslamiyet’i tebliğ etmeye devam etti.
· 619 yılında ,Kabe’yi ziyarete gelen 6 medineli ile Akabe denilen yrde görüştü ve İslam’ı tebliğ etti.Medineliler de kabul etti.
· 621 ve 622 yıllarında Medineliler’le iki kez daha görüşme yaptı.Bu görüşmeler tarihte 1. Ve 2. Akabe Biatları adını aldı.
· Bu görüşmelerede Medineliler Hz. Muhammed’e sadık kalacaklarına söz verdiler.
· Bunun üzerine Mekkeli Müslümanlar Medine’ye göç etmeye başladılar.

18.YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ DOĞU SİYASETİ

18.YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ DOĞU SİYASETİ

· 18.yy. da İran iç karışıklıklarla boğuşuyordu.Rusya bu durumdan yararlanmak istedi.Rus ordularının İran’a girmesi üzerine IOsmanlı da Kafkaslardan İran’a girdi.Osm. ile Rusya karşı karşıya kaldı.Fransa’nın araya girmesiyle barış antlaşması imzalandı.
· 1724 yılında yapılan İSTANBUL ANTLAŞMASIYLA Osm. Ve Rusya İran topraklarını kendi aralarında paylaştılar.
· Ancak İran’la tekrar başlayan savaşlar 1746 yılında sona erdi ve Kasr-ı şirin antlaşmasına uygun tekrar antlaşma yapıldı.


MÜLTECİLER SORUNU:

· Osmanlı tarihin çeşitli dönemlerinde zor durumda kalan topluluklara kapılarını açtı.
· Osmanlıya ilk mülteci kafilesi 1492 yılında İspanya’dan kaçan Yahudilerdir.Yahudilere kapılarını açan tek ülke Osmanlı devleti’dir.
· Osmanlı’ya sığınan ikinci grup 1768’de Ruslardan kaçan ehlilerdir.
· 1783 yılında Ruslar kırımı Osmanlıya katınca kırımdan kaçan Müslümanlar mülteci olarak Osmanlı topraklarına sığındılar.
· 19.yy. da Osmanlı’yı uğraştıran en önemli sorun Macar ve Leh mültecilerdir.


OSMANLI-RUSYA,AVURSTURYA İLİŞKİLERİ
· Ruslar osmanlı’nın savaşamayacak durumda olduğunu biliyordu.
· Bu amaçla yeni isteklerde bulunuyor,onu güç duruma düşürüyordu.
· Kırımı ele geçirerek Osmanlı toprakları üzerinde yayılma siyaseti izlemeye başladılar.

GREK PROJESİ:
ü Rusya ve Avusturya Osmanlı’ı parçalamak üzere anlaştılar.Bu plana GREK PROJESİ denir.Buna göre:
1. Eflak ve boğdan’da bir DAÇYA DEVLETİ kurulacak
2. Sırbistan,Bosna ve hersek’i avus. Alacak.
3. Bizans imp. Yeniden kurulacak.

ü Bu planı öğrenen Osmanlı 1787 yıulında Rusya’ya savaş açtı.Bir süre sonra Avusturya da savaşa katıldı.
ü Osmanlı ile Avusturya arasında ki savaş 1791 yıolındaki ZİŞTOVİ ANTLAŞMASI ile sona erdi.Bu antlaşmaya göre avus. Eski sınırlarına çeklildi.
ü Rusya ile balkanlarda ve kafkasta savaşa devam edildi.Osmanlı savaşacak durumda değil;Rusya ise yalnız kaldığı için barış taraftarıydı.Bunu üzerine Rusya ile barış imzalandı.
ü 1792 yılında yapılan YAŞ ANTLAŞMASI’na göre:
1. Osmanlı kırımın Ruslara ait olduğunu kabul edecek.
2. Dinyester ırmağı iki devlet arasında sınır olacak.
3. Özi kalesi Ruslara bırakılacak
4. Ruslar savaş sırasında aldığı yerleri geri verecek.






OSMANLI-FRANSA İLİŞKİLERİ:

· Fransa yedi yıl savaşlarında İngilizlere yenilmiş ve sömürgelerinin çoğunu kaybetmiştir.
· Fransa bu kayıplarını mısır ı alarak gidermek istiyordu.Amaç:
1. İngilizlerin doğu sömürgeleriyle olan ilşkilerini engellemek
2. Kızıldeniz ve süveyşteki İngiliz egemenliğine son vermek.
3. Mısırın doğal k,aynakları
· Bu nedenlerle Fransa mısıra girdi.İlk dönemler başarılı olmasına karşın daha sonra Osmanlı Fransa yı yendi ve1802’de yapılan EL-ARİŞ ANTLAŞMASI’yla Osmanlı tekrar mısır a hakim olsu.
· Bu antlaşma ile Fransa nın akdeniz’de etkinliği sona erdi.
· Bu dönemde İngilizler ile Fransızlar birbirleriyle savaştı.
· 1804’te napolyunun kendini imparator ilan etmesi üzerine yeniden Fransa osm ilişkilerinde dostluk oldu.
· Osm.,rus ve İngilizlere karşı Fransa ile yakınlaştı.Bu durumdan faydalanmak isteyen osm. Rus yanlısı eflak ve boğdan beylerini görevden alıp boğazları Ruslara kapattı.
· İngiliz ve Ruslar boğazların açılmasını istedi;osm. Bunu kabul etmedi.
· Bu sırada Napolyon,rus çarı ile anlaştı.Bunun üzerine osm. İngiliz ile anlaştı.İki devlet arasında ÇANAKKALE(KALE-İ SULTANİYYE) ANTLAŞMASI imzalandı.Bu anlaşma bir ittifak anlaşmasıdır.(1809)Buna göe:
ü Barış zamanı tüm savaş gemilerine boğazlar kapalı olacak.
· Bir ara durmuş olan osm-rus savaşı yaniden başladı.Ruslar kuzey Bulgaristan ı işgal etti.Bunun üzerine 1812’de BÜKREŞ ANTLAŞMASI İMZALANDI.Buna göre:
1. Besarabya Ruslara bırakılacak
2. SırplAra bazı haklar tanınacak
3. Eflak ve boğdan osam. Ya geri verileek.
4. Prut ırmağı iki ülke için sınır kabul edilecek.